Önceki yazımızda inanç konusuna giriş yapmıştık( burada ). Bu yazımda devam edeceğim. İnanç örüntülerinin temel işlevinin, bilinmezlik temelli korkuyu bertaraf etmek olduğunu anlattım. Ve de inancın işlevi itibariyle nedensellik temelli olmak zorunda olmadığını... Zihnimizdeki boşlukları dolduran, aslen zihnimizin doğal bir parçası olan inançlar da aynı hafıza gibi, kişiliğin gelişimi gibi katman katman inşa edilir. Zeka temelli mantıksal işlevlerimizle esnek ve uyumlu bir dengeye sahiptir. Ne mantığımızı tamamen ön plana çıkarıp inanç ihtiyacını yok edebiliriz, örüntülerden kurtulabiliriz, Ne de aklımızı tamamen çöpe atabiliriz. İkisi arasındaki denge-uyum ise bize yaşamsal verimlilik katar. Ateizmin ve nihilizmin içine de dindarlardan çok daha güçlü inanç örüntüleri yerleşmiştir. Nihilizmin babası sayılan NİETZSCHE bile nihayetinde "bengi dönüş" isimli, gnostik akımların amatör bir kopyası sayılabilecek inançla tezlerini dengelemek...
Eğitim görmüş aklın işareti, herhangi bir düşünceye onu kabul etmeden önce açık olmasıdır. ''Aristoteles''