Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ruh Kavramı

 Beyinde bilincin oluşumu üzerine çok konuştuk. ( 1 , 2  , 3 ) Fakat "gözlemci" nedir? Bizi bilinçli olduğunu düşünen, kusursuzca bilinçli davranan biyolojik robotlardan, ' felsefi zombi'  lerden ayıran şey nedir? O "gözlemci" varlığı da, evreni anlamada düşünme biçimimizin, beynimizin mutlak doğru oluşunun ön kabulü üzerinden mi değerlendirmeliyiz? Önce şu konuyu belirterek başlayalım;  İnsan beyni öznel ve dış dünyaya kapalıdır * . Hatta mantık, zeka ve algı şeklimiz de biyolojik kapana kısılmış durumdadır. Evreni anlamak için değil, diğer canlılar gibi hayatta kalmak-üremek için evrimleşmiş canlılarız. Aklımız evrensel referans noktası değildir.  Bizi doğanın bir parçası olarak hayatta tutmak, üremek, yaşam konforumuzu, ihtiyaçlarımızı, güvenliğimizi iyileştirmek için tasarlanmış bir beyin bu. Evreni-anlamı-mutlak gerçekliği gözlemlemek ve kontrol etmek için evrimleşmedi.   Bizim varlık üzerinde, anlam üzerinde düşünmemiz; içimizdeki doğaya karşı "g...

Holografik Bilinç

      Hologram nedir? Önce onu bir tarif edelim.  Günümüz teknolojisinde yapılan hologramlar gerçek hologram değildir. Gerçek hologramların taklidi, sahte hologramlardır. Lazer ışınlarıyla, çeşitli girişim yöntemleriyle bir hologram efekti yaratılır.   Fizikte gerçek hologramlar; 2 boyutlu bir düzlemden çıkan üç boyutlu görüntüler, yapılar olarak tarif edilebilir. 3 boyutlu bir hologramın iki boyutlu bir düzlemdeki izdüşümü olarak tarif edilirse gölge gibi gelebilir. Aynı 3 boyutlu cisimlerin çekilmiş röntgen kayıtları gibi. Bir organın röntgeni çekildiğinde 3 boyutlu organın görüntüsü 2 boyutlu bir düzlemde iz düşüm olarak görüntülenir. Ancak aynı iz düşümden o cismin 3 boyutlu görüntüsü tersine bir yöntemle oluşturulamaz. Çünkü izdüşümü yapan x ışınları tek yönde gelip cismin sadece uzaysal tek düzlemini kaydetmiştir.   Gerçek hologramlarda ise her üç uzaysal düzlem de iki boyutlu kayıt düzlemine kaydedilir.  Bu kayıtlarda tersine yöntemle cismi...

Evrenin Yapısı

  Size önceki yazılarımda zihnimizin dışındaki mutlak gerçekliği nesnel bir biçimde algılayabilmemizin imkansız olduğunu anlatmıştım. * Platon'un ontolojisine götürmeyeceğim konuyu elbette. Sonuçta bir matrixte yaşamıyoruz. Her ne kadar öyle görünse de, dış dünyadan bir kabukla ayrılmış öznel bir zihin evreninde yaşasak ta bunun sebebinin biyolojik evrimimizin hoş olmayan bir sonucu olduğunu söylemiştim.   Eğer doğru yorumlanırsa ki bunu bazen yapabiliyoruz, dış gerçeklik üzerinde konuşabiliriz. Dokusu bozuk olan kırık, renkli bir aynadan bize yansıyanlar ne de olsa oradan bize gelen bilgiler...   Evrenin yapısına kısa bir göz atalım;  Giriş;  Çoook  uzak geçmişte, Uzay-zaman dokusunun oluşmadığı, doğal olarak zamandan da söz edemeyeceğimiz, tanımsız sayılabilecek bir noktada bir faz değişimi yaşandı. Bu faz değişimi, henüz hiçbir fizik kuralının, uzay-zaman dokusunun, temel kuvvetlerin, kütlenin, hacmin, boyutların, evrenimizde gözlemlediğimiz hiçbir...

Bilinç ve Kişiliğin Oluşumu

  Bilincin beyinde oluşum mekanizmasını daha önce işlemiştik.   Bilincin; dışarıdan bakıldığında ayna nöronlar ve limbik sistem üzerinden, frontal korteksin üzerinde kolektif bir şekilde oluşan öz farkındalık yanılsaması olduğunu anlatmıştım.  burada  İmpuls dizinleri aynı genlikte, tekrar tekrar korteksteki işlem birimlerinden çıkıp geri dönerek bir onay sürekliliği oluşturur. Bu onaylama işlemi sırasında, yapay zeka algoritması benzeri bir yazılım barındıran birimler,  sanki kendileriyle karşılaşır. Bu durum da, 0.009/saniye ila 0.6/saniye hızındakı impulslarla -slow motion picture- filmlerdeki gibi yüksek frame'de tekrarlanarak kesintisiz bir yanılsama bütünlüğü oluşturur. Freud'un kendi bilinç tanımlaması  Bu yanılsamanın içselleştirilmesinde empati yeteneklerimizin, yani limbik sistemin önemi büyüktür. Kendi farkındalığımızı böyle sanal bir şekilde algılamaya başlayınca, kendimize karşı empati oluşturmaya ve bir dış kişilik hayal etmeye başlarız. ...

Tanrı bilinmezliği - yaşam

 Size önceki yazılarda beynimizin kapalı kutu çalıştığını, oldukça manipülatif olabileceğini ve şu biyolojik yapımızla dış gerçekliği nesnel bir biçimde gözlemleyebilmemizin imkansız olduğunu anlatmıştım.  *  Aynı zamanda dış gerçekliğin var olduğunu, sorunun bizim evrimimizden kaynaklandığını da. *   Peki dış gerçekliğin tanrı bilinmezliği açısından durumu nedir?   Ne de olsa özelleşmiş ve subjektif te olsa dış gerçekliğe dair izlenimlerimiz ortak bir paydada buluşabiliyor. İzlenim diyorum çünkü günümüz biliminin epistemolojik temeli, yanlış bir şekilde insan beyninin mutlak referans noktası olarak alınabileceği, gerçek bilgiye ulaşmanın mümkün olduğu tezi üzerine kuruludur.    Ulaştıklarımızı inceleyelim;  Günümüzde evreni anlayabilmek için 'herşeyin teorisi' ne ulaşmaya çalışıyoruz. Bu yolda en güçlü ve kendi içinde ispatlanmış, ancak birbirini mantıksız bir biçimde dışlayan güçlü teori adaylarımız mevcut.  Görelilik teorisi ve kuantu...

Tanrı Bilinmezliği - inancın doğası 2

 Önceki yazımızda inanç konusuna giriş yapmıştık( burada ). Bu yazımda devam edeceğim.  İnanç örüntülerinin temel işlevinin, bilinmezlik temelli korkuyu bertaraf etmek olduğunu anlattım. Ve de inancın işlevi itibariyle nedensellik temelli olmak zorunda olmadığını...  Zihnimizdeki boşlukları dolduran, aslen zihnimizin doğal bir parçası olan inançlar da aynı hafıza gibi, kişiliğin gelişimi gibi katman katman inşa edilir. Zeka temelli mantıksal işlevlerimizle esnek ve uyumlu bir dengeye sahiptir.  Ne mantığımızı tamamen ön plana çıkarıp inanç ihtiyacını yok edebiliriz, örüntülerden kurtulabiliriz,   Ne de aklımızı tamamen çöpe atabiliriz. İkisi arasındaki denge-uyum ise bize yaşamsal verimlilik katar.    Ateizmin ve nihilizmin içine de dindarlardan çok daha güçlü inanç örüntüleri yerleşmiştir. Nihilizmin babası sayılan NİETZSCHE bile nihayetinde "bengi dönüş" isimli, gnostik akımların amatör bir kopyası sayılabilecek inançla tezlerini dengelemek...

Tanrı Bilinmezliği - inancın doğası

Size önceki yazılarda bilincin mekanizması ve algının doğasından bahsetmiştim ( burada ). Şimdi de 'inanç' olgusunu masaya koyacağım.      Bilinç sadece homo cinsi türlere özel değildir. Doğada diğer memeli ve bazı kuş türlerinde benzeri bir mekanizmayı gözlemleyebiliriz. Bilincin ilgili beyinde oluşup oluşmadığını ayna testi gibi basit bir testle ölçebiliriz. Aslında bu test oldukça basit ve sadece bize ön fikir verir. Kesin bir yargıya götürmekten uzaktır. Ayna testinde subjeyi aynanın karşısına koyup kendisini tanımasını bekleriz.  Aynaya bakan gözlemci subje, aynada gördüğü benzerinin kendisi olduğunu anlıyorsa öz  farkındalığa, yani bir nevi bilince sahip olabileceğini kabul ederiz. Bu testi bizlerin haricinde diğer bazı primat türleri, kuzgun gibi kuş türleri, bazı köpekler, ve birçok memeli türü aslında geçer. Ki doğaldır çünkü evrim ağacında diğer memeli türlerinden ayrılmamız, biyolojik tarih açısından gece yarısına çeyrek kala gibidir neredeyse. ...