Bilimsel literatürün gelişiminde objektiflik vazgeçilmez bir unsurdur. Duygusal yaklaşımlardan, bireysel inanç temelli tercihlerden olabildiğine kaçınılır. Elde edilen bilgi dünya geneli yayınlarla bağımsız erkler tarafından onanır ve eleştirilir, bilim elenerek gelişimini sürdürür..... Gerçek böyle mi? İş sanıldığı kadar nesnel ilerlemiyor bu yazıda bundan bahsedeceğim. Bir kere evrenin değişmez kanun ve işleyişini araştıran varlık, duygusal temelli bir yaşam süren insan türüdür. O yayınları eleştirip literatüre sokan erkler de öyle. Mesela insanı seks yapmaya yönlendirip sosyal seçilim yöntemleri aracılığıyla çoğalmasını sağlayan temel mekanizma basit bir duygudur. Arzu.... İnsan aslında bu duyguyu beslemek için seks yapar ve çoğalarak neslini sürdürür. Hiç kimsenin aklında sevişirken '' şuan biyolojik bir mecburiyet olarak cinsel sıvılarımın aktarımını yapmam gerekiyor, yoksa soyumuz tükenir, katkı sağlamalıyım' diye geçmez. Onun dışında envayi çeşit ...
Eğitim görmüş aklın işareti, herhangi bir düşünceye onu kabul etmeden önce açık olmasıdır. ''Aristoteles''