Ana içeriğe atla

Holografik Bilinç

      Hologram nedir? Önce onu bir tarif edelim.




 Günümüz teknolojisinde yapılan hologramlar gerçek hologram değildir. Gerçek hologramların taklidi, sahte hologramlardır. Lazer ışınlarıyla, çeşitli girişim yöntemleriyle bir hologram efekti yaratılır. 

 Fizikte gerçek hologramlar; 2 boyutlu bir düzlemden çıkan üç boyutlu görüntüler, yapılar olarak tarif edilebilir. 3 boyutlu bir hologramın iki boyutlu bir düzlemdeki izdüşümü olarak tarif edilirse gölge gibi gelebilir. Aynı 3 boyutlu cisimlerin çekilmiş röntgen kayıtları gibi. Bir organın röntgeni çekildiğinde 3 boyutlu organın görüntüsü 2 boyutlu bir düzlemde iz düşüm olarak görüntülenir. Ancak aynı iz düşümden o cismin 3 boyutlu görüntüsü tersine bir yöntemle oluşturulamaz. Çünkü izdüşümü yapan x ışınları tek yönde gelip cismin sadece uzaysal tek düzlemini kaydetmiştir.

  Gerçek hologramlarda ise her üç uzaysal düzlem de iki boyutlu kayıt düzlemine kaydedilir.  Bu kayıtlarda tersine yöntemle cismin birebir 3 boyutlu görüntüsü tekrar yansıtılabilir. Yani 3 boyutlu cismin bütün uzaysal düzlemlerdeki görsel bilgileri, 2 boyutlu düzleme kaydedilir. 

 Günümüz sahte hologramları, farklı düzlemlere kaydedilmiş farklı iz düşümler birleştirilip yansıtılarak elde edilir. Bir efekt yaratılır. Fizikte ise durum böyle değildir. Tanımı gereği ''n'' boyutlu bir yapıdan türeyen "n+1" boyutlu bir yapı veya "n" boyutlu bir yapının bütün bilgisinin "n-1" boyutlu bir yapıya kaydedilmesi şeklindedir. Bu tür gerçek hologramlarda doğal olarak 3 boyutlu bir cismin tek düzlemdeki izdüşümü kayıt bölgesinde olmaz. Uzaysal üç düzlemdeki izdüşümü üst üste, uygun bir şekilde aynı kayıt bölgesinde bulunur. Bu yüzden teorik olarak bu düzlemin küçük bir parçasından total bilginin doğru ölçekte bir kopyası elde edilebilir. Zihinde tasavvur etmesi biraz zor bir konu. 

 Daha önce size bir yerde insan bilincinin de neokorteksin tamamından nüve alan türedi bir holografik yapısı olduğunu söylemiştim.*

 Bilincin oluşumuna dair daha önce anlattığım dalgaların girişimleri ve senkronize ahengi, beynin tamamı üzerinden ikincil olarak bir holografik yapı oluşturur.



 Bilim dünyasında beyninin %90 ı olmadan hayatını idame ettiren insanı duymuşsunuzdur (bu vaka). Bu vakada kişinin sadece zeka seviyesi düşmüştür ancak kişi, bilinçli bir hayat yaşamaya devam eder. Bunu geçmişte lobotomi yapılmış (frontal korteksi ameliyatla alınmış) vakalarda da görmekteyiz. 

 Bir nevi ilk seviye algılardan türemiş birincil katman bilinç üzerinden yükselen ikincil katman bir hologram. Bizim bilinç diye algıladığımız şey işte aslında budur. 

 Bu iki katman birbiri ile sürekli iletişim halinde olup, birbirinin farklı boyuttaki kopyaları olduğu için birinde oluşan hasar diğerini onarır. Eksiği kapatır ve bilinç sürekliliği kesintiye uğramaz. Bu bir nevi beynimizin kendi yazılım işlevlerinin bütünlüğü için oluşturduğu güvenlik mekanizmasıdır. Bu sayede beyin dokusunun bir bölgesi hasar aldığı zaman o bölgenin işlev kaydını elinde bulunduran holografik katman sayesinde başka bir beyin bölgesi, o hasar alan bölgenin işlevini üstlenebilir. Hasar görmüş bölgenin doku bilgisi kaybolmaz. Ve yine bu sayede lobotomi, corpus callosumun (beynin iki yarısını birbirine bağlayan bağlantı) kesilmesi, beyinde az önce paylaştığım vakada olduğu gibi bir erime olan insanlarda bilince dair bilgi kaybolmaz. Beyin ikincil katman kaydı üzerinden kendini yeniden yapılandırır. 

 Peki neden böyledir? 

 Böyle olmasaydı kafamıza aldığımız her darbede, her beyin doku hasarında beynimiz plastisitesini yeterli yönlendiremez, ömür boyu kalıcı bilişsel eksiklikler yaşanabilirdi. 

Ve bu hologram yani ikincil katman bilincimiz olmasaydı bilinçli olduğumuzu algılayamazdık. Bilişsel zombi teorisi herkes için geçerli olurdu. Yazılımı gereği kusursuz bir şekilde bilinçliymiş gibi davranan biyolojik robotlar olurduk. Kişilik veya irade gibi çeşitlilik yaratan öznel mekanizmalar da oluşamazdı. Ki rastgele çeşitlilik, tür devamlılığı açısından elzem bir konudur. 

 Bilincin bu holografik yapısının sonucu olarak ölüm esnasında bilinç hemen kapanmaz. Bazen bilincin tam kapanması saatler alır. Beyin yavaş yavaş ölürken direnen parçalar üzerinden varlığını sürdüren hologram, bilinci devam ettirir. Popüler bilimi oldukça meşgul eden ölüm anı deneyimleri (hayatın film şeridi olması, ışık görme, huzur hissi, bedenin dışardan gözlemleme algısal simülasyonu vs...), bu holografik yapının, tıbbi ölüm anından sonra fizyolojik ölüm saatlerce sürdükçe varlığını sürdürmeye devam etmesi yüzündendir. Ki bilim dünyasında tıbbi ölümden saatler sonra hayata dönen birçok vaka mevcuttur. Bilinç sürekliliği ve bütünlük bozulmamıştır. Vakalar aynı kişilik ve bilinç yapısıyla hayatlarına devam etmişlerdir. 

 Bu oluşan ikincil katman hologramın ise hücresel boyutta mı meydana geldiği, yoksa daha derinde, kuantum boyutuna kadar inen bir alt düzlem kaydının olduğu ise muammadır. 

 Beynimiz bir nevi elektriksel akımlar ve yüklerle çalışmaktadır. Nöronların tek tek bütün bilincin holografik kaydının bir kopyasını taşımadığı da ortadadır. Unutmayın hologramlarda alt birimlerin hepsi, hologramın bütün kaydını içerir. Parçaların hepsi bütünün kopyasıdır. Karşılıklı etkileşim ile paradoksal biçimde gelişen bir holografik bilincin kaydının, ne kadar küçük birimlere bölünerek bir kayıt düzlemine oturabildiği ise muammadır.

 Haydi biraz spekülasyon yapalım; 

    Eğer kayıt düzleminin çözünürlüğü, kuantum planck düzeyine (bilinen en küçük kuantum düzeyi *) ve bildiğimiz uzay-zaman kavramının ortadan kalktığı daha da ilerisine kadar inebiliyorsa tıbbi veya fizyolojik ölüm, kaydı yok etmez. Çünkü biz öldüğümüzde hücrelerimiz ölür. Gidip te atomlarımız parçalanmaz. Parçalansa da kuantum düzeyinde değişimler olmaz. Ölen hücreler moleküler bozunum sonrası doğaya döner. Bozunum moleküler değişim düzeyinden öteye gitmez. 

 Belki bilincimiz sonsuza dek yok olmuyordur ne dersiniz?

Bu da Mutlak gerçekliğin, bilinmezlik deryasının küçük bir damlası sadece. Belki hiç bir zaman emin olamayacağız. Şu an en basit açıklamalara bağlı kalmakla mükellefiz.

 Bu olgunun benzerini ''holografik evren'' olarak kozmolojik bazda irdeleyen teoriler de mevcuttur. Bu da başka bir yazının konusu olsun. İnternette bolca popüler bilim yazısı bulabilirsiniz bununla ilgili...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tanrı bilinmezliği - üstün tür

 Size önceki yazımda beyinin mutlak gerçekliği deneyimlemeye hiç uygun bir yapı olmadığını, bütün algılarımızın içerde tekrar simüle edilerek deneyimlendiğini ve bu yeniden simüle ediliş şeklinin oldukça öznel olduğunu, bilinçaltından, bilinç düzeyinden ve duygu, inanç durumundan kolayca etkilenip 'kendine göre, işine göre' bir deneyim yaşattığını anlatmıştım.  *    Sonuçta nesnel gerçekliğe ulaşmada kullandığımız yegane aracımız sonuna kadar öznel çalışıyor.  Burada birçok günümüz new-age akımlarının, popüler felsefi akımların etkisiyle sizlere aslında bir matrixte yaşadığımızı iddia etmeyeceğim. Tam aksine dışarda bir gerçeklik var ve bizler de tamamen gerçeğiz. Bu konudan bahsedeceğim size.  Bizim bütün algılarımızla tamamen beynimizin içinde sanal bir simülasyonun içinde yaşamamız, bizim kusursuz yaşam sahibi bir varlık olmadığımızı gösterir sadece. bu kusurun temeli de biyolojik yaşamımızın ta kendisidir.   Fotoreseptör geliştirmiş ökaryotik ...

Holografik Evren Hipotezi

  Önceki yazılarımda hologram kavramını bilinç konusundaki yazımda işlemiştim *( burada )*. Hologram denilince aklımıza popüler kültürün dikte ettiği değil, terminolojik tanımını düşünmemiz gerektiğini anlatmıştım.   Bu yazıda biraz sondan başa doğru gideceğim. Holografik fikirlerin sonuçları, sorulması gereken sorular, bilimsel çevrelerde çıkış noktası ve kanıt sayılabilecek işaretleri üzerinde duracağız. Bir yazı dizisinin ilk paylaşımı olacak bugünkü yazı.    Giriş;   Son yüzyıl içindeki evrene bakışımızın ne kadar baş döndürücü ve biraz absürt sayılabilecek bir hızda değiştiğini görüyoruz.   Durağan bir evren modeli ve newton mekaniği ile başlayan serüvenimiz, Einstein'in görelilik teorisini inşa etmesiyle ve evrenin genişlediğinin, geçmişe gittiğimizde bir başlangıç noktasının olduğunun ispatlanmasıyla oldukça değişti. Sonsuzdan gelip sonsuza giden bir evren yerine başı - sonu olan bir hikayenin içinde olduğumuzu öğrendik. Zamanın da uzay dokusuyl...

Ölüm Fiziği

  Bu yazıda biraz ölüm ve ötesini dogmalardan uzak bir şekilde konuşmak istiyorum. Haliyle ne kadar objektif yaklaşırsam yaklaşayım, biraz spekülasyon olacak baştan belirteyim. konuyla ilgili olan eski bazı yazılar; Holografik evren ve bilinç  link1  ,  link 2 Blok evren ve zaman  link Varlığın kavramsal yapısı  burada Bilgi-varlık ikilemi  o da burada   Giriş; Önceki yazılarımda genel olarak;   Gerçekliği farklı şekillerde tanımlayabildiğimizi ve temelinde kavramsal olarak 0/0 gibi zorunlu bir belirsizliğin olduğunu anlatmaya çalıştım. Evrenimizin parankim dokusu olan fiziksel gerçeklik; nedenselliğe göre işleyen, determinist davranan, ışık hızının bilgi iletim sınırı olduğu standart modelle tanımlanabiliyor.   Ancak dokunun yüzeyindeki desenlerle ilgilenmeyi bırakıp kumaşın kendisiyle ilgilendiğimizde hiç te nedenselliğe uymadığını, ışık hızının ve determinizmin geçerli olmadığını görüyoruz.  Madde ve enerjinin ise sonsuz al...