Ana içeriğe atla

Evrenin Yapısı

  Size önceki yazılarımda zihnimizin dışındaki mutlak gerçekliği nesnel bir biçimde algılayabilmemizin imkansız olduğunu anlatmıştım.* Platon'un ontolojisine götürmeyeceğim konuyu elbette. Sonuçta bir matrixte yaşamıyoruz. Her ne kadar öyle görünse de, dış dünyadan bir kabukla ayrılmış öznel bir zihin evreninde yaşasak ta bunun sebebinin biyolojik evrimimizin hoş olmayan bir sonucu olduğunu söylemiştim. 

 Eğer doğru yorumlanırsa ki bunu bazen yapabiliyoruz, dış gerçeklik üzerinde konuşabiliriz. Dokusu bozuk olan kırık, renkli bir aynadan bize yansıyanlar ne de olsa oradan bize gelen bilgiler...

 Evrenin yapısına kısa bir göz atalım; 



Giriş;

 Çoook  uzak geçmişte, Uzay-zaman dokusunun oluşmadığı, doğal olarak zamandan da söz edemeyeceğimiz, tanımsız sayılabilecek bir noktada bir faz değişimi yaşandı. Bu faz değişimi, henüz hiçbir fizik kuralının, uzay-zaman dokusunun, temel kuvvetlerin, kütlenin, hacmin, boyutların, evrenimizde gözlemlediğimiz hiçbir fiziksel değerin olmadığı, doğal olarak ışık hızı sınırının da olmadığı, bilmediğimiz bir faz değişimi. 

  Kozmik enflasyon teorisinden söz ediyorum. Bu soğuk patlama, yani ilk faz genişlemesi yaşandıktan sonra ışık hızından milyonlarca kat hızlı genişleyen, beraberinde bir hiper uzay benzeri doku üreten, skaler bir kuvvet alanı genişlemeye başladı. Alan üstel hızlarda şişmeye devam ederken, tahmini portakal veya üzüm tanesi boyutlarına vardığında, ikincil bir faz değişimini tetikledi. 

  Alan büyümeye devam ederken enerji dalgalanmaları, bu alanın bir kısmını keskin bir şekilde ışık hızına yavaşlattı. Ki bu kuvvet alanının hızına göre neredeyse durma noktasıydı. Aynı şekilde, geometrik hızlarda genişleyen alan enerjisinin de belki milyonda biri kadar bir kısmı bu yavaşlama (bize göre ışık hızında genişleme- patlama) alanının içinde, lineer bir alana dönüştü. Bildiğimiz Big-bang patlaması (aslında faz çökmesi, durma) böylece gerçekleşti. 

 Bizim kozmik enflasyon alanımız belki de sonsuza kadar genişlemeye devam etti. Belki başka faz çökmelerinin yaşandığı noktalar (alternatif evrenler), benekler oluştu. Zaten zamansız bir yerde başlamıştı alan. Henüz bilmediğimiz farklı fizik kurallarının hüküm sürdüğü, belki zaman yerine bambaşka bir olgunun meydana geldiği bir alan... O yüzden bu bahsettiğimiz ilk soğuk patlamanın big-bang'ten kaç yıl önce, ne kadar zaman önce başladığını tartışmak felsefi olarak mantıksız bir eylem. Zamandan söz edemeyiz çünkü zaman; Big-bang ile, ikinci sıcak patlamayla başlayan bir olgu.

 Işık hızından milyonlarca kat hızlı genişleyen derken; mekandan da söz edemeyiz çünkü  'genişledi' kavramının mantıken tanımlanabileceği uzaysal düzlemler de big-bang sonrası oluştu.

Gelişme; 

 Bunu sırf henüz anlayamadığımız için de sonsuzluk olarak tanımlamak kolaya kaçmaktır. Sadece bizim evrenimizin fizik kanunlarının, uzamsal yapısının yerine başka fizik kanunlarının hükmettiği bir alan olarak tanımlamak daha doğru. Sonuçta her ne kadar big-bang'i , bu alanın içindeki lokal bir faz çökmesi, soğuma-yavaşlama alanı olarak tanımlasak ta bütün bu tanımlamalarımız, zihnimizin kavrayabilmesi için yapılan canlandırmalardır. (Matematiğimiz ve gözlemsel çıkarımlarımız bizi kolaylıkla bu teoriye götürebiliyor). Faz değiştirip lineer düzleme geçen lokal alan enerjisinin 4 boyutu açıp çarşaf gibi genişlettiği, uzay-zaman dokusunu oluşturmaya başladığı 13.8 milyar yıl önce hayatına başlayan evrenimiz, bu ilkin skaler alanın bir parçasıdır. Doğal olarak evrenimizin bütün fizik kanunları, yapısı da bu henüz bilmediğimiz üst fiziksel gerçekliğin bir alt kümesidir. O bilinmeyen fiziksel gerçeklikle uyumludur. 

 O yüzden kendi evrenimizden yola çıkarak, tümevarımla evren dışı fikirler edinebilmemiz mümkündür. 

 Faz çökmesi sonucu oluşan yeni enerji türünün miktarı, üç uzaysal ve bir zamansal düzlemin genişlemesine yetti. Ve bu enerji eşiği daha fazla olsaydı daha fazla düzlem de açılabilirdi belki. Düzlemlerin hepsi uzaysal veya zaman olmak zorunda da değil, farklı türden boyutlar da oluşabilirdi. Biz güncel matematiğimizle uzaysal boyutları hesaplayabiliyoruz sadece. Varsa da bugünün biliminde düşünce alanımızın oldukça dışında bu durum şimdilik. 

Ölüm;

 Boyutların açılmasından arta kalan enerji de belki dış kabuktan bir negatif alan yarattı, belki de internal olarak bu fiziksel boyutları artan hızla genişlemeye zorladı bilmiyoruz. Sonuçta karanlık enerji diye tanımladığımız bilinmeyen bir enerji (belki de artık enerji) evreni artan bir hızla genişletiyor şu an. Bu maceranın sonunda da ya üçüncü bir faz değişimi daha yaşanacak, ya da evrenimiz sonsuzlukta soğuyarak sönecek, veya enerji bir yerde evrenin total enerjisiyle kendini dengeleyip işler tersine dönecek ve evren büzülecek. Karanlık enerjinin mahiyetini henüz tam bilmediğimiz için evrenin sonunun nasıl geleceğini de henüz tam bilmiyoruz.

Güncel hesaplarımız şimdilik evrenin sonsuza genişleyip trilyonlarca yıl sonra soğuyarak öleceği yönünde. 

'Sonsuza' kavramı yanlış bir tabir çünkü zaman kütleyle var olan bir olgu (görelilik teorisi). Kütlenin hiç olmadığı bir vakum evrende zamandan da söz edilemez. Evrendeki higgs alanının çökmesi veya bütün kütlenin bozunarak saf enerjiye dönüşmesi, zamanı teorik olarak ortadan kaldırır. O yüzden sonsuzluk demeyelim buna. 

 Her yıldızın bir ömrü var. Trilyonlarca yıl içinde yıldızlar ömrünü doldurup patlar veya söner, nötron yıldızları ve karadelikler oluşur, zamanla karadelikler hawking ışımasıyla buharlaşır, nötron yıldızları da bozunarak teorik kuark yıldızlarına ve nihayetinde karadeliğe, sonra onlar da buharlaşır... Cisimlere kütle kazandıran higgs alanı çökmese bile evrendeki her kütlenin bir bozunum ömrü vardır. Radyoaktif elementlerde olduğu gibi.

Belki o vakitten sonra yeni bir skaler alan genişlemesi başlar, belki başka bir faz değişimi yaşanır, yeni bir patlama olur, belki karanlık enerji değişime uğrar ve evren zamanı geriye sararak içine çöker tekrar. Bilmiyoruz...

 Belki o zamana gelmeden günün birinde yaşanacak ani bir faz değişimi evreni yırtıp yok eder, ki şu an bile evrenin bir yerlerinde bu süreç başlamış olabilir ve biz bunu gözlemleyemeyiz. Çünkü bize doğru 'en az' ışık hızında gelecektir. Ani kıyamet...

  Başı sonu belli olmayan, ama hesaplarımızdan çıkarımladığımız hayal gücümüzle, tahminler yürütebildiğimiz bir hikayenin içindeyiz. 

  Gözleyebildiğimiz evrenin genişliği 93 milyar ışık yılı. Evrenimizin görüş alanımızın dışındaki gerçek genişliği ise bunun 250 katı ila 10^10^10^122 megaparsek aralığında bir yerde. 


 Kozmolojik teorilerin havada uçuştuğu, değişip durduğu şu yıllarda gerçekliğinden emin olduğumuz şeyler belki şunlar olabilir;

  • bu hikaye bir yerde başladı
  • bu hikaye bir yerde bitecek
  • nedensellik lokal evrenimizin mutlak değişmezi
  • evrenin hiçlikten oluşma ihtimali çok düşük
  • termodinamik kanunlar, temel kuvvetler gibi yasalarımızın daha büyük bir düzenin bir alt kümesi veya lokalize, türedi bir olgusu olma ihtimali YÜKSEK 
  • varlığı oluşturan alanlar birbiriyle bağlantılı, birbirinden türemiş durumda
  • bildiğimiz kuvvet alanları, daha temel kuvvet alanlarının bir alt fazı durumunda 
  • biz insanlar da bu ekosistemin tam teşekkül bir parçasıyız, yaptığımız tümevarımlar bu yüzden işe yaramakta ancak yetersiz kalmakta
  • bu yüzden kendimizden başlayarak gerçekliği kısmen anlamamız mümkündür.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tanrı bilinmezliği - üstün tür

 Size önceki yazımda beyinin mutlak gerçekliği deneyimlemeye hiç uygun bir yapı olmadığını, bütün algılarımızın içerde tekrar simüle edilerek deneyimlendiğini ve bu yeniden simüle ediliş şeklinin oldukça öznel olduğunu, bilinçaltından, bilinç düzeyinden ve duygu, inanç durumundan kolayca etkilenip 'kendine göre, işine göre' bir deneyim yaşattığını anlatmıştım.  *    Sonuçta nesnel gerçekliğe ulaşmada kullandığımız yegane aracımız sonuna kadar öznel çalışıyor.  Burada birçok günümüz new-age akımlarının, popüler felsefi akımların etkisiyle sizlere aslında bir matrixte yaşadığımızı iddia etmeyeceğim. Tam aksine dışarda bir gerçeklik var ve bizler de tamamen gerçeğiz. Bu konudan bahsedeceğim size.  Bizim bütün algılarımızla tamamen beynimizin içinde sanal bir simülasyonun içinde yaşamamız, bizim kusursuz yaşam sahibi bir varlık olmadığımızı gösterir sadece. bu kusurun temeli de biyolojik yaşamımızın ta kendisidir.   Fotoreseptör geliştirmiş ökaryotik ...

Holografik Evren Hipotezi

  Önceki yazılarımda hologram kavramını bilinç konusundaki yazımda işlemiştim *( burada )*. Hologram denilince aklımıza popüler kültürün dikte ettiği değil, terminolojik tanımını düşünmemiz gerektiğini anlatmıştım.   Bu yazıda biraz sondan başa doğru gideceğim. Holografik fikirlerin sonuçları, sorulması gereken sorular, bilimsel çevrelerde çıkış noktası ve kanıt sayılabilecek işaretleri üzerinde duracağız. Bir yazı dizisinin ilk paylaşımı olacak bugünkü yazı.    Giriş;   Son yüzyıl içindeki evrene bakışımızın ne kadar baş döndürücü ve biraz absürt sayılabilecek bir hızda değiştiğini görüyoruz.   Durağan bir evren modeli ve newton mekaniği ile başlayan serüvenimiz, Einstein'in görelilik teorisini inşa etmesiyle ve evrenin genişlediğinin, geçmişe gittiğimizde bir başlangıç noktasının olduğunun ispatlanmasıyla oldukça değişti. Sonsuzdan gelip sonsuza giden bir evren yerine başı - sonu olan bir hikayenin içinde olduğumuzu öğrendik. Zamanın da uzay dokusuyl...

Ölüm Fiziği

  Bu yazıda biraz ölüm ve ötesini dogmalardan uzak bir şekilde konuşmak istiyorum. Haliyle ne kadar objektif yaklaşırsam yaklaşayım, biraz spekülasyon olacak baştan belirteyim. konuyla ilgili olan eski bazı yazılar; Holografik evren ve bilinç  link1  ,  link 2 Blok evren ve zaman  link Varlığın kavramsal yapısı  burada Bilgi-varlık ikilemi  o da burada   Giriş; Önceki yazılarımda genel olarak;   Gerçekliği farklı şekillerde tanımlayabildiğimizi ve temelinde kavramsal olarak 0/0 gibi zorunlu bir belirsizliğin olduğunu anlatmaya çalıştım. Evrenimizin parankim dokusu olan fiziksel gerçeklik; nedenselliğe göre işleyen, determinist davranan, ışık hızının bilgi iletim sınırı olduğu standart modelle tanımlanabiliyor.   Ancak dokunun yüzeyindeki desenlerle ilgilenmeyi bırakıp kumaşın kendisiyle ilgilendiğimizde hiç te nedenselliğe uymadığını, ışık hızının ve determinizmin geçerli olmadığını görüyoruz.  Madde ve enerjinin ise sonsuz al...