Ana içeriğe atla

Bilimin Sanal Boşlukları

   Matematikte karmaşık sayılar diye bir küme vardır. Karmaşık sayıların en bilineni malumumuz; i2 = –1 , yani -1 in karekökü olan sanal i sayısı..

 Bu sayı kümesi matematikte birçok fonksiyonun, denklemin çözümünde oldukça kullanışlıdır. sanal fraksiyonların ifadesinde, denklem eşitsizliklerinin gösterilip sadeleştirilmesinde ve birçok aksiyomda devamlılık sağlar. Ancak i sayısı sanal bir sayıdır. Yani gerçek dünyada bir karşılığı yoktur. Çünkü -1 in karekökünü alamazsınız ve bu denklem sürekliliğinde, ileride elimine edilmesi, ifade edilebilmesi için konulan bir sayı. Aynı 3 boyutlu 6 yüzlü bildiğimiz küp formunun 4 boyutlu karşılığı olan 32 yüzlü küp (tesseract) gibi, bildiğimiz dünyada karşılığı olmayan denklem bileşeni veya ürünüdür. 

 Evren modelleri kurgulanırken de özgürce kullanılır. Aslında bilimsel bir olguyu ifade ederken sanal sayılardan ve ifade ettiği sanal gerçekliklerden bahsettiğimizde, 'gerçekliğini bilmiyoruz, böyle hesaplayabildik ancak, başka türlü denklemi oturtamadık' demenin latincesidir bu. Zihnimizde öyle tasavvur eder, mutlu bir şekilde bilim dünyasında yolumuza devam ederiz. 

 örnekler verelim;

 Vakum enerjisi;

 Uzay boşluğundan tüm madde ve enerji parçacıklarını çıkarttığımızda, yani algılayabildiğimiz kütle ve enerjiyi çekip *-gerçek bir vakum oluşturduğumuzda elimizde kalan uzay dokusunun enerjisidir. Böyle bir enerjinin var olduğunu birçok dolaylı gözlemden, bir çok fenomenin modellemesinden anladık. Bu enerji pozitif bir enerjidir. Hiçlik yerine elde bir Uzay-zaman dokusu olmasının bilimsel ifadesidir. (1.616255(18)× 10*-35 metre) olan, hesaplanabilen en küçük uzamsal aralık olan planck aralığının enerjisidir.

Modele göre var olup yok olan, gerçek değil sanal parçacıklar


 Modele göre vakum bu aralıkta titreşir. Sanal* parçacık çiftleri (madde-antimadde) Belirsizlik ilkesi gereği sürekli olarak, rastgele var olup yok olurlar. ''Hiç bir şey'' yerine var olan bu pozitif düzeydeki enerji, pozitif bir basınç yaratır. Vakum ortamında birbirine çok yakın iki levhayı; levhaların dışındaki enerjinin, yani aktivitenin oranı daha çok, levhalar arası aktivite daha az olduğu için birbirine yaklaştırır. vakum ortamında bu enerjinin basıncı ile levhalar kendiliğinden birbirine yaklaşır. buna Casimir etkisi denir ve ispatlanmıştır. Levhalar arasında sahte bir negatif enerji olduğu varsayılır. 
 Açıklama sanal çiftlere, yani sanal sayılarla modellenen, denklem ürünü olan matematiksel parçacık çıkarımlarına dayandırılır. 
   Derin bir oh çekeriz. Zaten başka ne yapabiliriz ki... işe yarıyor mu yarıyor! 



 Hawking Radyasyonu;




 Karadeliklerde olay ufku sınırında rastgele oluşan bu sanal parçacık çiftlerimizin bir kısmı karadeliğin çekimine kapılıp bir kısmı da kaçmayı başarır. Ve sanki yoktan yere ışıma halinde uzaya yayımlanırlar. İş sanallıktan çıkıp gerçekliğe geçtiğimizde de termodinamiğin kuralları delinmesin diye, yoktan enerji oluşturmayalım diye karadelik bu ışımaya momentumunu yavaşça aktarır, sonuç olarak karadelik zamanla bildiğimiz buharlaşır. -Bu yüzden karadelikler ölümsüz değildir. Hepsi bir gün buharlaşarak yok olur- Bu ışımanın görünen kaynağı karadeliğe düşen şeyler olabilir, karadeliği oluşturan öncül yıldız olabilir. Zaten karadeliklerden bahsettiğimizde mecburen olay ufkunda entropinin sonsuz artışından, bilginin de yok oluşundan bahsetmek zorunda kalıyoruz. Oluşan bilgi paradoksunun yarattığı sorunun bir çözümünü de önceki yazımda biraz anlattım sizlere... (holografik evren)

 Evren kendini dengelemek zorundadır. Her ne şekilde olursa olsun. Karadelik gibi fiziğe aykırı görünen defektler ise böyle bir çözüm üretmişe benziyor. 

Hawking radyasyonu da homojen, oldukça yüksek enerjili, sürekli yayımlanan ve karadeliğin geçmişiyle, karadeliğin yuttuğu hiç bir şeyle nedensellik bağı olmayan bağımsız bir enerjidir. 

 Kaynağı yine kutsal matematiğimizle modellendiğinde Sanal* yani karmaşık sayıların denklem dünyasıyla ifade edilen parçacık çiftleridir. Modeli estetik bir şekilde sadeleştirerek (sadeleştirme ayıptır :) kurabildiğimiz için kafamız rahat, yolumuza devam ederiz. 

İnflaton Alanı;

Kozmik enflasyon teorisi, klasik big-bang deki birçok sorunun çözümü için geliştirilmiş, günümüzün kutsal kasesi sayılan dokunulmaz bir modeldir. Evrenin başlangıç hikayesini bizlere anlatır. Evren nerede patladı? Patlayan şey neydi? nasıl patladı? gibi sorulara kısmi doyuruculukta cevap verir. Daha önceki yazılarımda değinmiştim. ( evrenin yapısı )

 İki patlama vardır. Biri ezelde başlayıp ebede giden!, ışık hızında değil, sonsuz hızda şişerek büyümeyi başlatan, yine sanal uzay-zamanda gerçekleşen soğuk patlama, diğeri sonrasında gerçekleşen lokal bir faz çöküşünün karşılığı olan, ışık hızına düşen sıcak büyük patlama yani bildiğimiz big-bang...

Skaler bir alandır. ne demek bu?;

 Fizikte 3 tür alan argümanı vardır. Vektörel, tensörel ve skaler alanlar. Vektörel ve tensörel alanlar yön belirtirler, lineerdir. Skaler alan ise homojendir yön belirtmez. Örnek verecek olursak;

 Kütleçekimi tensörel bir alandır. Kütleçekim yönü vardır ve tensörel demek bir gerilim alanını ifade eder bize. Kütlenin olduğu yerde merkezi olan bir gerilim alanı oluşur, alan cisimleri tensörel dalgaların yönü neresi ise oraya yönlendirir. 

Vektörel alanlar ise daha basic, lineerdir. Elektrik alanı gibi veya nükleer kuvvetlerin alanları gibi. Taşıyıcı dalgaları ve alanla etkileşimli cisimleri bir yönde ilerlemeye zorlar. Yön belirten tüm alanlar yani.

 Skaler alanlarda ise yön yoktur. Cisimlere kütle kazandıran Higgs alanı gibi. 

  Analoji yapalım; deniz seviyesi gibi. Deniz seviyesi her yerde eşittir mesela. Bir yerden büyük bir su kütlesini alsak, taşısak total deniz seviyesi değişir. bütün alan eşzamanlı dengelenir. Sadece o bölgedeki su seviyesi azalmaz. Yönü yoktur homojendir. 

Denizlerde dünyanın yüzey alanı sınırlandırıcıdır, limit koyar fakat inflaton alanının tanımı gereği bir sınırı yoktur. Bu yüzden deniz seviyesi gibi düşmez.

 Sıcak patlamanın öncesinde inflaton(enflasyon) alanı olduğu kabul edilir. 

 Bu alan skalerdir. Bizim evrenimiz bu alandaki lokal bir dengesizliğin sonucudur. Bizim evrenimize harcanan enerji, inflaton alanını skaler yapısından ötürü etkilemez.

 Ve inflaton alanı sanal!! uzay zamanda, yani yine sanal! bir ortamda ve sanal bir zaman diliminde gerçekleşen soğuk patlama ürünüdür. Sanal bir ortamda, enerji seviyesini skaler tanımından ötürü kaybetmeden ışık hızından belki milyonlarca kat, belki de sonsuz hızda genişler. Ara ara , bizim evrenimizde var olan 'heisenberg belirsizlik ilkesi' gereği kararsızlığından ötürü bu alandaki dengesi rastgele bozunur. Bozunumu dengelemek için ise lineer alanlar oluşup çöken bölgeleri bu alanlarla dengeler. biz de bunu Sıcak patlama olarak deneyimleriz. evrenler böylece oluşur giderler. 

Evrenimiz sonsuz hızda enerji kaybetmeden şişen inflaton alanın lokal olarak (ışık hızına) çökmesinin sonucu var olmuş olabilir. Kozmolojik düzlem çöküp içine kapanmaya devam ederken, holografik olarak hızlanarak genişler. İnflaton alanındaki lokal benek, kendisini bu şekilde dengeleyerek onarır. Enerjinin korunumu sağlanır.


 Sanal uzay-zamanda, sanal parçacık çiftlerinin belirsizlik ilkesi kuralınca doğan, öyle düşünmek istediğimiz bir evrende, büyük sırrı çözdüğümüzü , modelin birçok şeyi açıkladığını, işlediğini düşünerek evde rahatça kahvemizi yudumlarız.

Karmaşık sayılar gibi aslında birer matematik fantezisi olan, gerçek dünyada karşılığı olmayan , insan zihniyle türetilmiş bir senaryoyu evren üzerine kurgulayarak pozitivist yolda ilerlediğimizi düşünürüz. Vızır vızır bilim üretmeye devam ederiz. Bir yerde fantezi ürünü bir paradigmanın üzerine inşa edilen, kusursuz estetik ve karmaşıklık içeren modellerimize sadık kalarak evreni çözebileceğimizi hayal ederiz.

 Tamam evren deterministik değildir özünde. Ama bizi korkunç paradokslara mahkum eden bu paradigmanın da sınırlarına gelmek üzereyiz. 

 Şu anki Kutsal kasemiz sanal zeminler üzerine inşa edilmeye devam ediyor. Bunda bir sorun yok tamam olsun da, bağnazlığa düşüp ortodoks bilim akımının dışına nihilist yaklaşmak, en basit tabirle ergenliktir. 

 Bilim de aslında bir ana akımı, cumhuru olan, mezhepleri olan din gibi gelişimini sürdürüyor günümüzde. Aforoz, günah çıkartma, Kutsal Kaseye sadakat, ilerleyebilmeniz için eğitiminizden de önce temelde yerleştirilen şeyler... Ve bir noktada kaçınılmaz olarak mızrak çuvala uzun gelmeye başlayacak.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tanrı bilinmezliği - üstün tür

 Size önceki yazımda beyinin mutlak gerçekliği deneyimlemeye hiç uygun bir yapı olmadığını, bütün algılarımızın içerde tekrar simüle edilerek deneyimlendiğini ve bu yeniden simüle ediliş şeklinin oldukça öznel olduğunu, bilinçaltından, bilinç düzeyinden ve duygu, inanç durumundan kolayca etkilenip 'kendine göre, işine göre' bir deneyim yaşattığını anlatmıştım.  *    Sonuçta nesnel gerçekliğe ulaşmada kullandığımız yegane aracımız sonuna kadar öznel çalışıyor.  Burada birçok günümüz new-age akımlarının, popüler felsefi akımların etkisiyle sizlere aslında bir matrixte yaşadığımızı iddia etmeyeceğim. Tam aksine dışarda bir gerçeklik var ve bizler de tamamen gerçeğiz. Bu konudan bahsedeceğim size.  Bizim bütün algılarımızla tamamen beynimizin içinde sanal bir simülasyonun içinde yaşamamız, bizim kusursuz yaşam sahibi bir varlık olmadığımızı gösterir sadece. bu kusurun temeli de biyolojik yaşamımızın ta kendisidir.   Fotoreseptör geliştirmiş ökaryotik ...

Ölüm sonrası bilincimize ne olur? - 2

  Çok metafizik bir yazı dizisi farkındayım. Bloğun genelinden anlaşılacağı üzere amacım, bilimde keşfedilse de görmezden gelinen ve felsefenin yetim kalmış ihtiyaçlarını açığa çıkarmak. Agnostik bir çizgideyim.   Evren nasıl bir sistemdir?   Evrenimizi kapalı bir sistem olarak düşünürüz. Çünkü yaptığımız bilim yerel bazda baktığımızda ancak bu şekilde işlevsel açıklamalar getirir. Sonuçta kabul ettiğimiz şey evrenin bir başlangıcı olduğu ve bilinen herşeyin bir patlamayla meydana geldiği.  Ancak kabul ettiğimiz başka gerçekler de var. Mesela big-bang ten bahsederken sandığımız gibi evren bir tekillikten doğmadı. Matematik denklemleri öyle söylese de 10 üzeri -36. cı saniyeden öncesinin tam bir belirsizlik, sisli bir bulut olması, daha öncesi adına şu anki bilimin sona ermesi.  Bu durumda evrenin kapalı bir sistem olması da kesinlik kazanmamış bir düşünceye dönüşüyor.   Ancak elimizdeki bilgilerle kapalı sistem olduğunu düşünmek zorundayız.  Enfla...

Ölüm sonrası bilincimize ne olur? - 3

  Ölüm ötesi düşünceleri bunca zaman bilim dışında her şeyin konusu oldu.   Din, kült, Dogmatik felsefi akımlar, mitoloji, sahte bilim, alternatif bilim......   Peki gerçeklerden başka hiçbir şeyi vadetmeyen Bilimin bu konuda sözü yok mu?  Elbette var. Dogmatizmin tam zıttı olan bilim felsefesi ve metodolojisinin, insanın merak ettiği her konu ilgi alanına girer, girmiştir de..    Bilincin oluşumu, doğası hakkında daha önce bolca konuşmuştuk.  Genel ölüm ötesi tartışmalar hep 'bilinç bağımsız bir töz mü? yoksa evrenin açıklanabilir karmaşık bir efektinden ibaret mi? ' sorusu ekseninde dönüyordu. Çünkü töz dersek iki ihtimal vardı bunun olabilmesi için;   - ya fiziksel evrenin bir parçası değil, evren üstü zaman üstü bir öz ve evrenle iletişim içinde  - ya da evrenin henüz çözemediğimiz mekanizmalarının sonucu olarak fiziksel simetrinin olağan dışı kırılımı ile uzay-zamanın ötesinde yeni bir hiper evren nesnesi oluşmakta, tıpkı ...