Mutlak bilgi nedir?
- Zihnimizde 'bilgi' kavramına dair ürettiğimiz bir çeşit idea olmakla beraber;
- Yanılsamalardan, öznel algılardan üstün, diğer bütün bilgilerin kendisinden türediği, felsefi 'bilgi' tanımı olan nesne-özne etkileşiminin bir ürünü olmayan, varlığı kendinden olup, o özneyi de nesneyi de 'hiçlik' ten farklı kılacak özelliklerine kavuşturan 'her şey' in bilgisi,
- Bir nevi sonsuz gerçekliğin kaynak bilgisi diyebiliriz.
Böyle bir bilginin var olması mümkün müdür peki?
Bilgi bir varlık, durum, olgu veya fenomenin 'tanımı'dır. Bu tanımın yapılabilmesi için yakınlarda veya zihinde karşılaştırılabilecek başka tanımlar da olması gerekir.
Bilgi; bir özne-nesne veya gözlemci-gözlenen arasındaki etkileşim sonucu doğan, nedensellik temelli karşılaştırmaların kavramlaştırılmış şeklidir.
Bilgi, ilgili varlığı 'hiçlik' ten farklı kılar. Hiçlik ise bilginin yokluğu olarak tanımlansa da özünde nesnel bir kavram değildir. Nasıl ki bilginin var olabilmesi için özne-nesne etkileşimi gibi, sayıca birden fazla etkileşim doğurabilecek varlık gerekir, hiçliğin olabilmesi için de aynı şey geçerlidir.
Mesela mega-evrenin dışı bizim için hiçliktir. Çünkü nedensellik bağı yoktur. Ancak engel veya sınırla bile olsa bir bağ olabilseydi o zaman hiçlik diyemeyecektik. Çünkü evrenin öyle bir sınırının olması fiziksel açıdan mümkün değildir. Bu 'kuzey kutbunun daha kuzeyinde ne var acaba' demek gibi bir şey.
Malum Big-bang, şaşaalı bir havai fişek gösterisi değildi. Uzayın, zamanın ve bunların referansıyla tanımlanabilen, yani bilinen herşeyin başlangıcıydı.
Başka bir örneğe geçelim;
Evrenimizde nedensellik bağının erişimi sınırsız değildir. Sınırları var. 16 buçuk milyar ışık yılından uzakta galaksiler bizden ışık hızından daha hızlı uzaklaşmaya başlar. Oluşacak hiçbir olgunun o noktadan bizi etkilemesi mümkün olmaz. 46 buçuk milyar ışık yıllık parçacık ufkunun ötesini gözlemleyemeyiz bile çünkü o kadar geçmişi gözlemlemiş oluruz ki evrenin başlangıcına dayanırız. hatta gelecekte bize hala ulaşabilecek olası ışığı da hesaba katarsak 65 milyar ışık yıllık gelecek ufku da olsa nedenselliğin her türlü sınırları vardır.
Bunlar kozmosa göre o kadar küçük mesafelerdir ki okyanusta bir damla bile sayılmaz. Zira mega evrenin olası büyüklüğü muhtemelen ya sonsuz ya da evrenimizden katrilyon çarpı katrilyonlarca kat, belki daha fazla.
Mantığın erimini yansıtan nedensellik dediğimiz şey, kozmosa göre yok sayılabilecek kadar lokal küçüklükleri ilgilendiren bir durum. Dünya üzerindeki bir bakterinin metabolik dengesi, dünya için ne kadar anlamlıysa o kadar.
Mega evrenin bize bir nedensellik borcu yok yani. Tümevarımla yaptığımız çıkarımlar da esasında bizi bağlar.
Bu yüzden herhangi bir olayın, varlık bilgisinin, etkileşimin, akla gelebilecek herhangi bir şeyin oralardan bizi etkilemesi artık imkansız olur. Yok olsa ya da yırtılıp parçalansa haberimiz olmaz.
Buna göre 46 milyar ışık yılından daha uzaklar( hadi 65 diyelim kesmezse), bizim için 'hiçlik' olmuş oluyor.
Haydi biraz düşünce deneyi yapalım;
1;
Dış etkileşime kapalı, sonsuz boşluk bir evren düşünün. Bu evrende bir cisim olduğunu hayal edin.
O cismin varlığını tanımlayabilecek bilgi içermesi pek mümkün değil. Çünkü çevreyle ve içinde bulunduğu teorik evrenle hiçbir etkileşimi, varlığını gösteren hiçbir işareti yok. Onun var olduğuna dair tek bir tanım yok. Haliyle öyle bir cisim aslında yoktur.
Varlığını oluşturan 'bilgi' içerdiğini iddia etsek bile o bilginin o varlığa nasıl- ne şekilde ulaştığı, o bilginin kaynağını sormak durumunda kalırız. Kapalı sonsuz boşluk evrenimizde bu mümkün değildir. O yalnız cismimiz özünde 'sonsuz' boşluğun bir parçası olmaktan kurtulamaz. O da boşluk olur.
2;
Şimdi de içinde 'uzun' ve 'kısa' dan başka bilgi barındırmayan sonsuz ve kapalı bir evren daha düşünün.
İçindeki varlıkları tanımlayabileceğimiz tek özellik uzun veya kısa olmaları olsun. uzunlar-kısalar evreni... o ona göre uzun, bu şuna göre kısa.....
Oldu ya, araya başka bir evrenden bir şeytan girsin ve şeytanın tek özelliği 'genişlik' olsun. Geldiği evrende uzun-kısa diye bir kavram hiç olmasın.
O şeytan 'genişlik' diye bir bilginin hiç olmadığı evrende kendi varlığını, yerini, hatta kendisine kendisini ispat edecek hiç bir etkileşim doğuramaz. Çünkü o evrende 'genişlik' tanımsız.
Uzunların ve kısaların ise o şeytanın varlığından haberleri olmaz. Şeytanın bile kendisini kıyas edebileceği bir varlık olmaz. Şeytanı tanımlayan tek bilgi olan 'genişliği' tanımsız olur. 1/0 gibi.
Şeytan yoktur.
Mutlak bilgi;
Etkileşim ile doğmayan, bilgisi kendinden doğan birşey mantık açısından imkansızdır. Böyle birşeyin varlığını iddia etmek 'bilgi' nin ne olduğunu bilmemektir.
Bir 'kalem' kendisini hiçbir sebep olmaksızın, hiçbir anlam olmaksızın yokluktan var edemez. Hele ki yazı denen şeyin hiç bilinmediği bir evrende. Çünkü böyle birşey tanımsız ve anlamsız olur.
Olsaydı belki 'mutlak kalem' olurdu.
güzel fanteziler....
Eğer bir yerlerde 'mutlak bilgi' var olsaydı bile, varlığı bizim için anlamsız olurdu. Şeytanın girdiği uzun-kısa evrenindeki anlamsızlığı gibi...
Sonuçta birşeyin var olup olmadığı bile etkileşim gerektiren bir tanımdır (varlık ta etkileşim ürünüdür). Var olduğuna dair 'bilgi' içermek durumundadır. Ve varlığımız, o 'bilgi'nin var olduğunu ispat edebileceği etkileşim doğurmalıdır. Ki o 'bilgi'den söz edelim. Ve bu bilgilere göre o varlıktan söz edelim.
Bilgi yoksa varlık ta yoktur.
Evrenimizde bilgi;
Evrenimiz içerisinde etkileşimler, gözlemlediğimiz kadarıyla nedensellik zinciri şeklinde oluşurlar. Bu kurala kısaca 'termodinamik kanunlar' diyoruz.
Burada biraz 'yerellik' kavramından bahsetmek gerek.
Yerellik bu etkileşimlerin uzay-zaman dokusu içinde sıra atlamadan, lokal aktarımlar boyunca iletilmesine verdiğimiz ifade. Bu iletim de; uzay-zamanın gözlemlediğimiz ve nereden-neden geldiğini bilmediğimiz doğası yüzünden maksimum ışık hızında gerçekleşebilir.
Işık hızı, etkileşimlerin yerel olması durumunda belirlenen bir limittir. Bilgiyi taşıyan ve adına 'varlık' dediğimiz uzay-zaman içindeki Birleşik alan dalgalarının maksimum dalga hızını söyler bize. Bu hızı aşmak için dalgaların üzerinde sörf yaptığı ortamın, yani uzay-zamanın barındırabileceği 'mutlak potansiyel enerji* 'nin üzerine çıkması gerekir ki bu içinde bulunduğumuz evren dahilinde imkansızdır. Çünkü aşması demek, evrenin her yerinde eşit bulunan bu potansiyel enerjiyi sönümlemesi, ardından evren dokusunun o bölgede yırtılıp yok olması demek.
(* Burada ''mutlak potansiyel enerji'' derken evrenimizin kapalı olduğunu farzediyoruz. Olguları enerji üzerinden düşünmek daha kolay olduğu için bir nevi analoji yapıyoruz.)
Evrenin içsel barındırdığı bu mutlak potansiyel enerji seviyesi, dalga hızlandıkça yavaşça sönümlenir. Eğer cisim kütleli bir cisim ise direnç oluşturarak , cisim hızlandıkça da bu direnci arttırarak; yani cismin aslında 'kütle' diye gözlemlediğimiz özelliğini yükselterek harcar. Kütle arttıkça hızın aynı oranda artması, yani momentumun korunabilmesi için cismin kütlesi de pozitif oranda artar.
Tam ışık hızında kütlenin sonsuz olması gerekir ki böyle birşey momentumun korunması için gereken enerjinin de sonsuz olmasını, evrenin 'mutlak potansiyel enerjisi' ni aşmasını gerektirir.
Toplamın sıfır* değerinden sapması demektir.
( * Peki neden bu sıfır takıntımız var? Çünkü evrenimiz nano boyutlardan megaparsek boyutlarına kadar inadına determinist bir davranış sergiliyor. Bilgiyi yutarak yok ettiğini gördüğümüz karadeliklerde bile saçmalama pahasına kuralı bozmuyor (karadelikler) .Termodinamik kanunlar gördüğümüz kadarıyla her yerde simetrik bir davranışa sahip. Yani Kapalı bir evren davranışı, içinde bulunduğumuz 93 milyar ışık yılı çapındaki gözlemlenebilir evren sınırları içerisinde tavizsiz şahit olduğumuz bir şey...)
Peki uzay-zaman dokusunun özgesel bilgisi olan bu 'potansiyel enerji'si azalırken, yani bilginin kendisi bir yerlerde azalırken bu kaybolan bilgi tam olarak neyden eksiltir?
Zamandan....
Zaman boyutunda hareket hızı azalmaya başlar. Uzay- zaman dokusunun boyutlarından biri olan zaman ekseninde bu potansiyel enerji gittikçe düşer.
Tam ışık hızında bu enerji sıfırlanır.
Yani ışık hızında hareket eden bir cisim için zaman durur.
Olur ya eğer siz bir gün uzay gemisiyle 'ışık' hızına çok yakın bir hızda evreni turlarsanız zaman sizin için hızınızla orantılı olarak yavaşlaya yavaşlaya en sonunda durur. Aslında gemide sizin için normal akar ancak evrene göre yavaşlayarak durur.
Tam ışık hızı limitinde giden kütlesiz fotonlar için ise zaman akışı, evrenimize göre 0 dır. Onlar doğumundan itibaren hep gençtir, hiç yaşlanmazlar :)
Bu fenomeni karadeliklere yaklaşıp, iki tur atıp gelince bizim için bir kaç yıl, ama dünya gezegenindeki evde bekleyen ailemiz için belki 50 yıl olmasıyla açıklayabiliriz.
Günümüzde telefonlarda kullandığımız gps sistemlerinin dünyadaki yerimizi nokta atışı göstermesini bunu bilmemize ve hesaplamalarımıza katmamıza borçluyuz. Eğer bilmeseydik gps i her açtığımızda kilometrelerce uzakta, alakasız yerlerde gösterirdi.
Sebebi de bilginin gidip geldiği gps uydularının, dünyanın kütlesi sebebiyle uzay-zamanda oluşturduğu çukurdan uzaklaşması.. Tabi biz bu çukurun biraz daha içinde olduğumuzdan ötürü zaman bizim için azıcık daha yavaş akıyor. İlgili gps uydusu bizi birkaç nano saniye daha ağır çekimde seyrediyor .Bizimle uydu arasında bir zaman farkı oluşuyor.
Herneyse...
'Yerellik' kavramına geri dönelim.
Bilgi iletiminin yerel özellik göstermesi determinizmin farsçasıdır :) Evren determinist kurallar ile işler fakat bu evrenin içinde dönen olaylar için geçerlidir.
Yerelliğin olmadığı, yani bilgi iletiminin ışık hızına tabi olmadığı iki durum daha vardır;
1; kuantum seviyesi
2; uzay-zaman dokusunun bizzat kendisi....
Kuantum dünyası determinist değildir. yerel değişkenler içermez. Probabilistiktir. Yani zorunlu olasılıkçı bir yapıdadır.
Şöyle açıklayabiliriz bunu; dakikada 1 km hızla giden bir cisim düşünün. Normalde 5 dakika sonra varacağı noktayı biliriz (determinist kurala göre).
Yani dakikada 1 km gidiyorsa 5 dakika sonra 5 km ileri gitmiş olur. Yeni yeri 5 dk sonra 5 km ötededir.
İşte probabilistik kurala göre bu böyle değildir. Aynı cisim bulunduğu nokta ile atıyorum 10 km ötedeki o nokta arasında her yerde olabilir. Bulunma olasılığının en yüksek olduğu nokta 5 km ötededir.
Yani 4 km veya 6 km ötede de bulunma olasılığı vardır ve bu olasılık 5 km ötede bulunma olasılığına oldukça yakındır.
O 5 km ötedeki noktadan uzaklaştıkça bu olasılık değeri parabolik şekilde azalır.
Yani kuantum dünyasında 'bilgi' ışık hızına tabi değildir. Bir anda evrenin bir ucundan öbür ucuna zıplayabilir. Tabi kuantum teorisi çerçevesinde.
Uzay- zaman dokusuna gelirsek te Işık hızı limiti bu dokunun içinde olan olaylar için geçerli. Dokunun bizzat kendisi için değil! Yani evren ışık hızından daha hızlı genişleyebilir, büzülebilir, katlanabilir...
Kozmik enflasyon teorisine göre genişliyor da.
Yukarıdaki iki maddeye geri dönecek olursak kuantum dünyası ve bu evrenin doku yapısı birbirine benzer. Planck düzeyine indikçe de hesaplanamayacak düzeyde belirsizleşir. Aradaki ayrım yapılamaz hale gelir.
Bilgi bizim evrenimizde en temel düzeyde istediğinde her yerde olabilir. Işınlanabilir, zıplayabilir bölünebilir....
Ancak planck düzeyinden yukarı, gözle gördüğümüz dünyaya çıktıkça, olasılıkçı davranan kuantum etkileşim gruplarının sayısı arttıkça ilgili olasılık eğrileri ortaklaşa hesaplana hesaplana bir değere yakınsamaya başlar ve determinizme geçiş yaparız.
Ya da öyle düşünüyoruz işte. Gerçeği bilmiyoruz.
Cevap holografik evren tasarımına göre de olabilir. (burada)
Kapatıyorum;
Bilgi varlığın ta kendisidir.
Bilginin yok olması ilgili varlığın da kavramsal anlamda yok olması demektir.
Bilgi etkileşimle kendini gösteren bir olgudur. Ancak gizli ve bilinmek isteyen saklı gerçeklik değildir. O etkileşim doğasının kendisidir. Aynı varlığın doğası gibi.
Mega evrende ise bu etkileşimler karmaşasından başka tanımlanabilir, varlığı iddia edilebilir hiçbir şey olamaz. Bu varlığın-bilginin tanımıyla çelişkili bir olgudur.
'Kuzey kutbunun daha kuzeyinde ne var?'
'Allah madem her şeyi yaratabilir, kendinden büyük taş yaratabilir mi hocam!'
:)
Yorumlar
Yorum Gönder