Ölüm ötesi düşünceleri bunca zaman bilim dışında her şeyin konusu oldu.
Din, kült, Dogmatik felsefi akımlar, mitoloji, sahte bilim, alternatif bilim......
Peki gerçeklerden başka hiçbir şeyi vadetmeyen Bilimin bu konuda sözü yok mu?
Elbette var. Dogmatizmin tam zıttı olan bilim felsefesi ve metodolojisinin, insanın merak ettiği her konu ilgi alanına girer, girmiştir de..
Bilincin oluşumu, doğası hakkında daha önce bolca konuşmuştuk.
Genel ölüm ötesi tartışmalar hep 'bilinç bağımsız bir töz mü? yoksa evrenin açıklanabilir karmaşık bir efektinden ibaret mi? ' sorusu ekseninde dönüyordu. Çünkü töz dersek iki ihtimal vardı bunun olabilmesi için;
- ya fiziksel evrenin bir parçası değil, evren üstü zaman üstü bir öz ve evrenle iletişim içinde
- ya da evrenin henüz çözemediğimiz mekanizmalarının sonucu olarak fiziksel simetrinin olağan dışı kırılımı ile uzay-zamanın ötesinde yeni bir hiper evren nesnesi oluşmakta, tıpkı evrenin ilk oluşumu gibi
İlki dinlerin çok sevdiği bir hipotez, ikincisi ise teorik felsefe dünyasının.
Ancak analitik felsefe ekseninde düşünürsek, yani güncel bilimsel literatüre göre bilinç evrenden ayrı bir töz değil, diğer her şey gibi evrenin bir parçası.
Dolayısıyla ölüm ötesi yoktur...
...
Yok mudur gerçekten? Dokusunun ve bütünsel yapısının hiç te determinist olmadığını anladığımız evrende bu kavram tabiki kabul edilebilir.
Bilincin bir töz olmaması, evrenin tamamını da bir töz olarak kabul etmezsek tutarlı bir görüş olur. Zira evren sonlu ama sınırsız, zaman ise göreceli bir kavram, evrenin içinde yüzdüğü hiper uzay ise matematikçilerimizin kağıda dökmeyi sevdiği zevkli bir oyun alanı...
Üstelik temelinde belirsizlik ilkesi yatan kuantum dolanıklığın ispatlanarak 2022 nobeline konu olmasının bir anlamı var. O da şu; evrenimiz determinist değil! Olasılıkçı bir varoluşun parçalarıyız hepimiz.
Bu yüzden ölüm ötesi konusu sadece bilinci değil, evrenin kendisini de ilgilendirir. Evrendeki her karmaşık sistemin, her enformatif yapının ötesi, bunların ölümlerinin ötesi de bu konunun bir parçası.
Döngüsel zaman-blok evren;
Zamanın bigbang ten Büyük donmaya akan, geri vitesi olmayan bir yol olmadığını anladık. Tüm geçmişler ve geleceklerin eşzamanlı, fiziksel gerçeklikleriyle aynı anda evrenin bir parçası olduğunu, ancak olayların üst üste binmesine engel olan (pauli dışarlama ilkesinin analoğu) bir ilke olduğunu da.
Evrenin bir yerlerinde hala bigbang yaşanmakta, başka bir yerlerinde evrenin sonu çoktan geldi tüm yıldızlar yok oldu. Ancak bu ilke gereği bulunduğumuz bölüme ve kendi referansımıza göre 13.8 milyarıncı yıldayız. Yerellik ilkesini delebilsek, yani ışınlanabilsek veya uzay-zaman dokusu üzerinde zıplayabilsek, ne bileyim solucan delikleri kullansak evrenin başına veya sonuna saniyeler içinde varmamız işten bile değil.
Şu an bu gezegende anı saniye olarak sıralı yaşıyoruz. Nano saniyelerle ölçülebilecek eşlenik bir zaman aralığımız var. yani geçmiş ve geleceği nano saniye farkla aynı anda yaşayabildiğimiz. Ancak görmezden geliyoruz çünkü çok çok küçük. algılayamayacağımız kadar.
Uzaydaki uydularımızda zaman bize göre bir kaç nano saniye hızlı akıyor, uydulara göre de gezegenimizde zaman biraz daha yavaş akıyor. İletişimde sorun yaşamadığımız için de sorun etmiyoruz. Bunu bilmeseydik dünyada gps gibi lokasyon sistemleri de kurmamız mümkün olmazdı. Ekranda kilometrelerce kaymalar olurdu.
Yani bizim Ânımız bile tek bir an değil, bikaç nano saniyelik bir bant aralığı aslında.
Bedenimiz ise günlük aktivitelerimizdeki hareket hızına göre hesaplarsak bireysel gerçekliğimiz bikaç piko saniyelik bir bant aralığı olurdu. yine bir an olmazdı.
Kuantum boyutlarına indikçe bu bandı daralta daralta en son planck aralığına kadar çekebiliyoruz kağıt üstünde.
Galaksimiz canlı olsa onun algıladığı an peki ne kadar olurdu?140 bin yıl falan belki. Gözlemlenebilir evren küremizinki 13.8 milyar yıl. Tüm evren ise bu tüm zaman çizgilerini defalarca tekrar tekrar aynı anda deneyimlerdi. Bitmek bilmeyen geçmiş-gelecek döngüleri halinde...
Ölümün ötesine sadece bilinç ile değil, toptan tüm evren ile beraber çoktan geçtik bile! Yalnız aynı filmi sürekli izlemek gibi sıkıcı bir şey bu... döngüsel zamanın ölümsüzlüğü.
Öldükten sonra belki aynı hayatı sonsuza kadar tekrar tekrar yaşıyoruz ve hiç haberimiz olmuyor.
O zaman Nietzche reisin tavsiyesine uyup olumlayalım herşeyi :)
Çünkü bu Bengi dönüşü andırıyor.
kozmik düzlemden (membrandan) yansıyan holografik evren olasılıkları |
Peki aynı filmi sonsuza dek sondan başa baştan sona sara sara elde ettiğimiz bu bilinçsiz ölümsüzlüğü geçersek, film bittikten sonra ne oluyor? sonrası var mı?
Elbette o konuda da görüşler var.
Holografik görüşe göre;
Evrenin holografik düzlemi zamansız ve uzaysız bir kayıt, kütle çekimin bundan türettiği bir hologramda yaşıyoruz. Ölünce Gözlemlenebilir evrenin dışındaki bölgelerde, farklı zaman döngülerinde tekrar doğuyoruz. Yani Asıl evrenimizin sınırı olmayan parçacıkları olan paralel evrenciklerin arasında sürekli reenkarne olarak farklı farklı hayatlar yaşıyoruz.
Süreğen nedensellik bağının tamamen koptuğu (karadeliklerdeki gibi) gelecek ufkunun ötesinde, yani 65 milyar ışık yılından daha öteki diyarlarda uzay-zaman bağlantısı bir nevi yok oluyor. Evrenin geçmişinden sonsuz geleceğine kadar buradan ötesi bizim için tamamen kapalı kutu. Yırtılıp yok olsa bizi etkilemez. Fizik kuralları bambaşka olsa, ışık hızı daha yüksek olsa bile. (eğer öyle olsaydı biz bunu algılardık, gelecek ufkumuz 65 milyar, kozmik ufkumuz 46 milyar ışık yılı olmaz, daha fazla olurdu zaten 100 milyar yıl olurdu, 150 olurdu...) E bu dümdüz paralel evren tanımı. Birbirini asla etkilemeyen, hiçbir nedensellik bağı olmayan farklı görece zaman döngüleri..
Holografik hipoteze göre;
Kozmik holografik düzlem, her seferinde biraz farklı olacak şekilde tüm olasılıklarını ayrı bir evren olarak yansıtıyor.
Tabi burada olasılıklar sonsuz değil. Sonsuz olsaydı bigbang in bir anlamı kalmazdı. Hiper uzayın kendisinden söz ederdik. Oysa ki bigbang in varlığından eminiz.
Belki bu farklı holografik yansımalardan birisi cennet gibi bir yer, belki bir diğerinde ölümsüzüzdür kim bilir...
Sonuçta soğuk ve sıcak büyük patlamalar arasında henüz fizik kanunları oluşmamıştı.
Big bang e konu olan bu hologramın başlangıcı değil, holografik kozmik düzlemin oluşup genişlemesi. İçinde bulunduğumuz holografik yansıma olasılığından tek bir senaryo gözlemleyebiliyoruz. 13.8 milyar yıl önce portakal büyüklüğünde bir şeyin patlayıp olayların buralara geldiğini :)
Asıl patlayan ise Kozmik enflasyon teorisindeki Soğuk patlama evresi ile anlatılan, zamansız-mekansız ve sonsuz hızda şişmeyle sonuçlanmış ilkin varoluş. Tabi zamansız mekansız olarak tanımladığımız için teorik olarak ezeli ve ebedi oluyor.
Kuantum ölümsüzlüğü ile ilgili başka ölüm ötesi görüşler de var ancak o da başka bir yazının konusu olsun.
Görüşmek üzere..
Yorumlar
Yorum Gönder