Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İnsanlığın Geçmişi

    Bu yazımda insan beyninin soyut kavramlarla ilişkisini; evrimsel geçmişi, yetersizlikleri ve sebeplerinden bahsedeceğim.  Bizler görsel ve işitsel algılarımızı, bilgi birikimlerimizi, doğaya ve evrene karşı savaşımızı ve hayatta kalma, anlamlandırma mücadelemizi; kategorizasyon yaparak ve önden uydurup testlere tabi tutarak çıkan sonuçlara göre düzenleyen, başka çaresi de olmayan bir türüz.   Taksonomik yaklaşırız, tasnif ederiz, her şeyi sınıflandırırız, bütünsel bakamayız ve evrimsel geçmişimiz buna müsaade etmez. Yapmaya kalktığımız an zihinsel bir dirençle, bir duvarla çarpışır, o paradigmadan yürümeye devam ettikçe de gitgide değişime ve gelişime kapanırız.   Zihin kendisine yapılan bu ihanetin bedelini kendisini kapatarak gösterir. Aynı kullanılmayan organların körelmesi, direncinin düşmesi ve hastalıklara yatkınlaşması gibi...   Karşılaştığımız zihinsel duvar, ilgili organımızı gelişim amacı dışında kullanmaya zorlamaktan kayn...

Mesele Duygusal...

Bilimsel literatürün gelişiminde objektiflik vazgeçilmez bir unsurdur. Duygusal yaklaşımlardan, bireysel inanç temelli tercihlerden olabildiğine kaçınılır. Elde edilen bilgi dünya geneli yayınlarla bağımsız erkler tarafından onanır ve eleştirilir, bilim elenerek gelişimini sürdürür.....   Gerçek böyle mi?   İş sanıldığı kadar nesnel ilerlemiyor bu yazıda bundan bahsedeceğim.   Bir kere evrenin değişmez kanun ve işleyişini araştıran varlık, duygusal temelli bir yaşam süren insan türüdür. O yayınları eleştirip literatüre sokan erkler de öyle.   Mesela insanı seks yapmaya yönlendirip sosyal seçilim yöntemleri aracılığıyla çoğalmasını sağlayan temel mekanizma basit bir duygudur. Arzu.... İnsan aslında bu duyguyu beslemek için seks yapar ve çoğalarak neslini sürdürür. Hiç kimsenin aklında sevişirken '' şuan biyolojik bir mecburiyet olarak cinsel sıvılarımın aktarımını yapmam gerekiyor, yoksa soyumuz tükenir, katkı sağlamalıyım' diye geçmez. Onun dışında envayi çeşit ...

Karadelikler

  Seriye devam ediyorum.  Önce karadelikleri biraz tanıyalım;  Karadelikler uzay-zaman dokusunun keskin sınırlı delikleridir. Sınırlarında yani olay ufkunda, bizim evrenimizle ilgili her türlü nedensellik bağı kopar. Fizik kanunları anlamsızlaşır. Bu sebeple olay ufku ötesi bizim evrenimizin dışındadır.  Tabiki evreni anlamada kullandığımız matematik dilini kullanırsak olay ufku ve ötesiyle ilgili çeşitli hipotezler oluşturabiliriz. Ancak nedenselliğin de tamamen koptuğunu unuttuğumuz için düşüncelerimizde karadeliğin içini ısrarla evrenimize uydurmaya çalışırız.  Önce bir video ile başlayalım (video 360 derecelik panoramik bir video, yani mause ile tutup çevirebilirsiniz); Karadeliğin içine düşersek ne gözlemleriz konusu ile ilgili gerçeğe oldukça yakın bir  360 derecelik animasyon. Videoda farkettiyseniz olay ufkunu geçerken evren ile karanlık önce eşitleniyor sonra bildiğiniz evren ile karadeliğin içi yer değiştiriyor. Yani içeri girmeden önce etrafında ...

Determinist Oyunculuk- Holografik evren hipotezi 2

  Evet görünüm böyle...    Klasik fizik düzleminde asla açık vermeyen ama gözlem sınırlarının dışına çıkıldığında, yani kuantum alemine ve astrofiziğin sınırlarına varıldığında iz bırakmadan yok olan, ancak filme dahil olduğumuzda determinist kişiliğinden taviz vermeyen bir evrenle karşı karşıyayız. İnatla 'beni mekaniklerle, fizikle, nasıllarla tanıma, beni anlamlar ile tanı, anlamların karmaşık düzeninin yazıya dökülmüş bir senaryosuyum, temelim bu'' diyor bizlere...   Yazının öncesi için ; ( Holografik Evren Hipotezi )  Ara besleme; ( Bilimin Sanal Boşlukları ) Devamı ; ( karadelikler )   Eflatunun idealar alemine bağlamayacağım konuyu, bu kadar basit değil aslında.  Konuya kuantum dünyasından başlayalım;    Evrenimizin tanımlanan yapıtaşları nelerdir?     Henüz oldukça eksik olan ve Standart modelle yer yer çözümsüz paradokslara giren kuantum fiziğinin tanımlayabildiği parçacıklar. Temelde iki gruptur.  Fermiyonlar ve ...

Bilimin Sanal Boşlukları

   Matematikte karmaşık sayılar diye bir küme vardır. Karmaşık sayıların en bilineni malumumuz;  i 2  = –1 , yani -1 in karekökü olan sanal i sayısı..  Bu sayı kümesi matematikte birçok fonksiyonun, denklemin çözümünde oldukça kullanışlıdır. sanal fraksiyonların ifadesinde, denklem eşitsizliklerinin gösterilip sadeleştirilmesinde ve birçok aksiyomda devamlılık sağlar.  Ancak i sayısı sanal bir sayıdır. Yani gerçek dünyada bir karşılığı yoktur. Çünkü -1 in karekökünü alamazsınız ve bu denklem sürekliliğinde, ileride elimine edilmesi, ifade edilebilmesi için konulan bir sayı. Aynı 3 boyutlu 6 yüzlü bildiğimiz küp formunun 4 boyutlu karşılığı olan 32 yüzlü küp (tesseract) gibi, bildiğimiz dünyada karşılığı olmayan denklem bileşeni veya ürünüdür.   Evren modelleri kurgulanırken de özgürce kullanılır. Aslında bilimsel bir olguyu ifade ederken sanal sayılardan ve ifade ettiği sanal gerçekliklerden bahsettiğimizde, 'gerçekliğini bilmiyoruz, böyle hesapla...

Holografik Evren Hipotezi

  Önceki yazılarımda hologram kavramını bilinç konusundaki yazımda işlemiştim *( burada )*. Hologram denilince aklımıza popüler kültürün dikte ettiği değil, terminolojik tanımını düşünmemiz gerektiğini anlatmıştım.   Bu yazıda biraz sondan başa doğru gideceğim. Holografik fikirlerin sonuçları, sorulması gereken sorular, bilimsel çevrelerde çıkış noktası ve kanıt sayılabilecek işaretleri üzerinde duracağız. Bir yazı dizisinin ilk paylaşımı olacak bugünkü yazı.    Giriş;   Son yüzyıl içindeki evrene bakışımızın ne kadar baş döndürücü ve biraz absürt sayılabilecek bir hızda değiştiğini görüyoruz.   Durağan bir evren modeli ve newton mekaniği ile başlayan serüvenimiz, Einstein'in görelilik teorisini inşa etmesiyle ve evrenin genişlediğinin, geçmişe gittiğimizde bir başlangıç noktasının olduğunun ispatlanmasıyla oldukça değişti. Sonsuzdan gelip sonsuza giden bir evren yerine başı - sonu olan bir hikayenin içinde olduğumuzu öğrendik. Zamanın da uzay dokusuyl...